Kaynak bağımlılığı (Resource dependence)
Bilimsel yönetim anlayışının ortaya çıktığı ilk yıllarda Taylor, Fayol ve Weber verimsizlikten, işlerin gereği gibi yapılmadığından, geleneksel metotların oluşturduğu sıkıntılardan söz etmiş; verimliliğin artırılmasına yönelik yöntemleri geliştirme çabasına girmişlerdir. Verimsizliğin en önemli nedenini ise yönetim anlayışına bağlamışlardı. Kara düzene sahip geleneksel yönetim anlayışı israfın sebebiydi. Yönetsel alandaki zaaflar, insan unsuruna yanlış bakış açısıyla birleşince etkililikten de bahsedilememekteydi.
Üretimde insan faktörünün önemi Neoklasik Okul döneminde anlaşıldı. İş veriminin artırılmasında davranışların ve tutumların etkili olduğunun farkına 1924-1932 yıllarını kapsayan dönemde yapılan meşhur Hawthorne Deneyleri’nde varılmıştı. Sosyal Psikolog Elton Mayo esasen klasik anlayışın teoremlerini test etmek istemiş ve insan faktörünün önemini ortaya çıkarmıştı. Sonrasında ise modern yönetim anlayışlarıyla birlikte yönetsel kulvarda çeşitli teoremler gelişti. İşletmelerin bulunduğu çevreyle birlikte değerlendirilmesi gerekliliği konusunda sistem yaklaşımı, durumsallık kuramı ve kaynak bağımlılığı gibi kuramlar ilgi gördü. Sistem Teorisi örgütlerin çevreleriyle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, açık ve kapalı olmak üzere iki tür sistem bulunduğu üzerine kurgulanmıştı. Açık Sistem Kuramı’nın kurucuları olan Katz ve Kahn’a göre örgütler çevreleriyle sürekli etkileşim halindedirler.
Pfeffer ve Salancik’e (2003; Aktaran, Fidanboy ve Alan, 2013:124) göre günümüzün yoğun rekabet şartlarında örgütler ihtiyaçları olan kaynaklara ulaşmak için çevrelerine bağımlıdırlar. Bu bağımlılık düzeyi kaynak bağımlılığı yaklaşımı olarak ifade edilmektedir. Bu bakış açısına göre kaynak bağımlılığı, ortak girişim ve diğer örgütler arası ilişkiler, birleşmeler/dikey bütünleşme, kurullar ve yönetimler, politik eylemler ve üst düzey ilerlemeler açısından ele alınan oldukça önemli bir konudur. Kaynak bağımlılığında kaynak yoğunluğu da önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Uysal ve İpçioğlu (2008:50) kaynakların yoğunluğu ile ilgili Pfeffer ve Salancik’in görüşlerin aktarırken şu ifadelere yer vermektedirler:
“Kaynak yoğunluğu; örgütlerin bulundukları çevredeki geniş bir biçimde yayılan güç ve otoritenin boyutu, kaynak bulmada belirsizlik; kritik kaynakların yokluğu, azlığı veya bolluğu, kaynak bağlantılandırılmasını örgütler arası ilişkiler veya bağlantıların sayısı ve biçimi olarak değerlendirilmektedir.”
Diğer yandan Hillman ve arkadaşları da (2009; Aktaran: Fidanboy ve Alan, 2013) kaynak bağımlılığı kuramını; stratejik iş birliği, ortak girişim, tedarikçi-müşteri ilişkileri gibi örgütler arası birçok ilişkileri anlamak için en önde gelen kuramsal perspektif olarak sunmaktadırlar.
Kaynak bağımlılığı teorisinde yönetim kurulları kurumsal yönetimin doruk noktası olarak kabul edilmektedir ve yönetim kurulu üyeleri örgüte zengin kaynak sağlayabilirler (Smith, 2015: 138). Özellikle çevredeki belirsizlik ve çevreye bağımlılık derecesi yüksekse örgüt, yönetim kurulunu çevresel talep ve baskıları yansıtacak şekilde çeşitlendirme eğiliminde olacaktır (Provan, 1980:223; Aktaran: Kobal ve Ataman, 2018:187). Görüldüğü üzere KBK (Kaynak Bağımlılığı Kuramı) temelde koşul ya da kısıtlar çerçevesinde örgüt-çevre ilişkilerini ele alan farklı bir bakış açısı sunmaktadır.
Pfeffer ve Leong (1977; Aktaran: Koç ve Sayılar, 2016:144-145) kaynak bağımlılığı ile belirsizliğin azaltılması arasındaki ilişkide, bağımlılığı yaratan kritik kaynağın, belirsizliklerle başa çıkabilme düzeyini de etkileyeceğini ileri sürmektedir. Yani örgütün elde etmeye yöneldiği kaynağın örgütün gereksinimlerini büyük ölçüde karşılaması halinde, bu kaynağa ve dolayısıyla o kaynağı elinde tutan örgüte bağımlılık düzeyi de o ölçüde artacaktır. Koç ve Sayılar (2016), bu noktadan hareketle örgütler arası kaynak değişiminde karşılıklı dengenin her zaman olmayabileceği çıkarımını yapmaktadır. Asimetrik bağımlılık, denge haline göre daha çok karşılaşılan bir durumdur.
Bir kaynağın önemi diğer kaynaklara göre daha kuvvetliyse ve örgüt için vazgeçilmezse stratejik olarak nitelendirilir. Kaynak bağımlılığı kuramı esasen politikadan esinlenmektedir. İhtiyaç duyulan kaynağa en çok sahip olan işletme diğer işletmelere göre güçlü ve avantajlı konumdadır. Kaynak bağımlılığı teorisi işletme için gerekli olan girdilerin nasıl elde edileceği üzerine yoğunlaşmaktadır. Örgütler, ihtiyacı olan kaynaklar üzerinde ne kadar çok kontrole sahipse faaliyetlerini de o derecede aksatmadan sürdürebilmektedirler. Bir örgüt ihtiyaç duyduğu kaynağın tümüne sahip olmayabilir. Bu durumda girdiyi (bu finansal yapı için sermaye, enerji, insan kaynağı, malzeme vs.) çevresinden elde etmesi gerekmektedir. Finansal girdi için işletmelerin banka kredilerine ihtiyaç duyması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
İşletmeler kaynak sağlamada ortaklık, birleşme ya da ülke dışında yatırıma yönelebilmektedirler. Bunun bazı temel sebepleri bulunmaktadır. Pfeffer ve bazı araştırmacılara göre bir işletmenin sınır aşırı doğrudan yatırım temelli stratejileri üç ana neden tarafından yönlendirilmektedir. Nedenlerden ilki “bağımlılıktan kurtulma” diğer ikisi ise “belirsizliği azaltma” amaçlarının altında ele alınabilir:
1- Kaynak bağımlılığını aşmak için kritik kaynakların mülkiyetini ele geçirmek suretiyle başkalarının bu kaynaklara erişimini kısıtlamak. 2- Firmanın gelecekte deneyimleyebileceği olası bir kaynak bağımlılığına karşı şirketi güvence altına almak. 3- Pazarda güç kazanarak ve hakimiyet sağlayarak uzun vadede işletmenin varlığını sürdürmesini, istikrara kavuşmasını ve rekabetten etkilenmemesini sağlamak (Artuner, Anıl, 2012:33).
Kaynak bağımlılığı iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Pfeffer ve Salanic bağımlılığı simbiyotik bağımlılık ve rekabete dayalı bağımlılık olarak ele almaktadırlar. Simbiyotik bağımlılık örgütlerin üretim yapabilmek için diğer bir örgüte ya da örgütlere bağımlı olmasıdır. En genel örnek olarak bu duruma bilgisayar üreten işletmelerin Intel işlemcilere ihtiyaç duyması verilebilir. Rekabete dönük bağımlılıkta ise işletmeler kıt kaynaklar için mücadele etmektedirler. Bir örgütün diğer örgüte bağımlılık derecesini belirleyen faktörlere göz atılacak olursa kaynağın önemi, kaynaklar üzerindeki etki derecesi ve kaynakların kontrolünün yoğunlaşma derecesinin olduğu ortaya çıkmaktadır (Yıldırım, 2014: 182).
Örgütlerin kaynak bağımlılığını azaltmaya yönelik olarak tercih ettikleri yaklaşımlar arasında bütünleşmeler de bulunmaktadır. Dikey bütünleşme yoluyla örgüt kendisine girdi sağlayan veya çıktılarını alanlar üzerinde doğrudan denetimi sağlayacak şekilde sınırları genişletir. Bu tarz hamle, örgütün kaynak bağımlılığını ortadan kaldırmamakta, bağımlılığın niteliğini farklılaştırmaktadır. Örgütlerin bağımlılıklarını kontrol etmeye yönelik hamlelerinden bir diğer bütünleşme türü ise yatay bütünleşmedir Bu tür bütünleşme ile örgütler aynı örgüt çatısı altında birleşerek, diğer örgütler üzerindeki etkilerini artırmayı deneyebilirler. (Pfeffer, Salancik 1978: 53-62; Aktaran: Yıldırım, 2018:93).
Sonuç
İşletmeler geleceklerini güvenceye almaları bakımından kaynaklarını verimli kullanmak zorundadırlar. Ancak bulundukları sektör ya da çevre içindeki diğer örgütlerle etkileşim içinde oldukları düşünüldüğünde çeşitli kaynakların temininde bu çevreye bağımlıdırlar. İşletmelerin ihtiyaç duydukları kaynağın niceliği, bağımlılık derecesini belirlemektedir. Bir sektörde kaynak temin edilen az sayıda işletme varsa bu durumda seçenek sayısı sınırlı demektir. Böyle bir ortam şu anlama gelir; tedarikçi işletme, diğer işletmelere göre daha güçlüdür. Bu bakımından kaynakların temininde duruma göre sınır ötesi fırsatlar ve yatırımlar da değerlendirilebilir. Öyleyse bağımlılığın yönetimi de önem kazanmaktadır. Kaynak bağımlılığı kuramının en belirgin özelliği, çevrenin etkilerini ön plana çıkartarak örgüt araştırmaları içinde önemli bir bakış açısı getirmesidir. Diğer kuramların aksine kaynak bağımlılığı kuramı, çevre/ kaynak / belirsizlik diyagramında "çevre"yi dışarıda ve nesnel olarak konumlandırılmıştır.
Mehmet ZENGİN
15 Mart 2019, İstanbul
KAYNAKLAR
ARTUNER Ceren G., ANIL İbrahim (2018) Türk Döküm Sanayi Firmaları ve Yabancı Partnerleri Arasındaki Ortak Girişim Nedenleri: Kaynak Bağımlılığı Teorisi ve Rakip Görüşler Çerçevesinde Bir Değerlendirme, Öneri Dergisi, Cilt 10, Sayı 37, 33.
FİDANBOY Cemalettin Öcal, ALAN Hale (2013:124), Kaynak Bağımlılığı ve Stratejik İşbirliği İlişkisi: Kaynak Özelliklerinin İş Birliği Oluşumuna Etkileri, Savunma Bilimleri Dergisi, The Journal of Defense Sciences, Mayıs/May 2013, Cilt/Volume 12, Sayı/Issue 1, 123-145.
KOBAL Hava Yaşbay, ATAMAN Göksel(2018), Vekalet Teorisi ve Kaynak Bağımlılığı Teorisi Bağlamında, Yönetim Kurulunun Yapısal Özellikleri ile Finansal Kaldıraç ve Kârlılık Oranları Arasındaki İlişki: Halka Açık Gıda Şirketleri Üzerinde Bir araştırma (2005-2016 Dönemi), Marmara
Üniversitesi Öneri Dergisi, Cilt 13, Sayı 50, 187.
KOÇ Oktay, SAYILAR Yücel (2016), Örgüt Araştırmalarında Kaynak Bağımlılığı Perspektifi: Kuramsal Bir Değerlendirme, İ.Ü. İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü Yönetim Dergisi, Yıl:27, Sayı:80,144-145.
UYSAL Gürhan, İPÇİOĞLU İsa (2008), Kaynak Bağımlılığı Teorisi’nin Kritik Bir Unsuru Olarak Kaynak Belirsizliği ve Müşteri-Tedarikçi Arasındaki İlişkisel Değişime Etkisi,Yönetim ve Ekonomi, Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Cilt:15 Sayı:2, 50.
YILDIRIM Ahmet (2018), Örgütsel Değişimin Yönetilmesi Bağlamında "Çevre - Uyum İlişkisi." Yeni Kurumsal Kuram ile Kaynak Bağımlılığı Kuramları Arasında Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme, SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 44, S. 89-102.
YILDIRIM Selami (2014), Yönetim Teorileri, Siyasal Kitabevi, Ankara,181.
Üretimde insan faktörünün önemi Neoklasik Okul döneminde anlaşıldı. İş veriminin artırılmasında davranışların ve tutumların etkili olduğunun farkına 1924-1932 yıllarını kapsayan dönemde yapılan meşhur Hawthorne Deneyleri’nde varılmıştı. Sosyal Psikolog Elton Mayo esasen klasik anlayışın teoremlerini test etmek istemiş ve insan faktörünün önemini ortaya çıkarmıştı. Sonrasında ise modern yönetim anlayışlarıyla birlikte yönetsel kulvarda çeşitli teoremler gelişti. İşletmelerin bulunduğu çevreyle birlikte değerlendirilmesi gerekliliği konusunda sistem yaklaşımı, durumsallık kuramı ve kaynak bağımlılığı gibi kuramlar ilgi gördü. Sistem Teorisi örgütlerin çevreleriyle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, açık ve kapalı olmak üzere iki tür sistem bulunduğu üzerine kurgulanmıştı. Açık Sistem Kuramı’nın kurucuları olan Katz ve Kahn’a göre örgütler çevreleriyle sürekli etkileşim halindedirler.
Pfeffer ve Salancik’e (2003; Aktaran, Fidanboy ve Alan, 2013:124) göre günümüzün yoğun rekabet şartlarında örgütler ihtiyaçları olan kaynaklara ulaşmak için çevrelerine bağımlıdırlar. Bu bağımlılık düzeyi kaynak bağımlılığı yaklaşımı olarak ifade edilmektedir. Bu bakış açısına göre kaynak bağımlılığı, ortak girişim ve diğer örgütler arası ilişkiler, birleşmeler/dikey bütünleşme, kurullar ve yönetimler, politik eylemler ve üst düzey ilerlemeler açısından ele alınan oldukça önemli bir konudur. Kaynak bağımlılığında kaynak yoğunluğu da önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Uysal ve İpçioğlu (2008:50) kaynakların yoğunluğu ile ilgili Pfeffer ve Salancik’in görüşlerin aktarırken şu ifadelere yer vermektedirler:
“Kaynak yoğunluğu; örgütlerin bulundukları çevredeki geniş bir biçimde yayılan güç ve otoritenin boyutu, kaynak bulmada belirsizlik; kritik kaynakların yokluğu, azlığı veya bolluğu, kaynak bağlantılandırılmasını örgütler arası ilişkiler veya bağlantıların sayısı ve biçimi olarak değerlendirilmektedir.”
Diğer yandan Hillman ve arkadaşları da (2009; Aktaran: Fidanboy ve Alan, 2013) kaynak bağımlılığı kuramını; stratejik iş birliği, ortak girişim, tedarikçi-müşteri ilişkileri gibi örgütler arası birçok ilişkileri anlamak için en önde gelen kuramsal perspektif olarak sunmaktadırlar.
Kaynak bağımlılığı teorisinde yönetim kurulları kurumsal yönetimin doruk noktası olarak kabul edilmektedir ve yönetim kurulu üyeleri örgüte zengin kaynak sağlayabilirler (Smith, 2015: 138). Özellikle çevredeki belirsizlik ve çevreye bağımlılık derecesi yüksekse örgüt, yönetim kurulunu çevresel talep ve baskıları yansıtacak şekilde çeşitlendirme eğiliminde olacaktır (Provan, 1980:223; Aktaran: Kobal ve Ataman, 2018:187). Görüldüğü üzere KBK (Kaynak Bağımlılığı Kuramı) temelde koşul ya da kısıtlar çerçevesinde örgüt-çevre ilişkilerini ele alan farklı bir bakış açısı sunmaktadır.
Pfeffer ve Leong (1977; Aktaran: Koç ve Sayılar, 2016:144-145) kaynak bağımlılığı ile belirsizliğin azaltılması arasındaki ilişkide, bağımlılığı yaratan kritik kaynağın, belirsizliklerle başa çıkabilme düzeyini de etkileyeceğini ileri sürmektedir. Yani örgütün elde etmeye yöneldiği kaynağın örgütün gereksinimlerini büyük ölçüde karşılaması halinde, bu kaynağa ve dolayısıyla o kaynağı elinde tutan örgüte bağımlılık düzeyi de o ölçüde artacaktır. Koç ve Sayılar (2016), bu noktadan hareketle örgütler arası kaynak değişiminde karşılıklı dengenin her zaman olmayabileceği çıkarımını yapmaktadır. Asimetrik bağımlılık, denge haline göre daha çok karşılaşılan bir durumdur.
Bir kaynağın önemi diğer kaynaklara göre daha kuvvetliyse ve örgüt için vazgeçilmezse stratejik olarak nitelendirilir. Kaynak bağımlılığı kuramı esasen politikadan esinlenmektedir. İhtiyaç duyulan kaynağa en çok sahip olan işletme diğer işletmelere göre güçlü ve avantajlı konumdadır. Kaynak bağımlılığı teorisi işletme için gerekli olan girdilerin nasıl elde edileceği üzerine yoğunlaşmaktadır. Örgütler, ihtiyacı olan kaynaklar üzerinde ne kadar çok kontrole sahipse faaliyetlerini de o derecede aksatmadan sürdürebilmektedirler. Bir örgüt ihtiyaç duyduğu kaynağın tümüne sahip olmayabilir. Bu durumda girdiyi (bu finansal yapı için sermaye, enerji, insan kaynağı, malzeme vs.) çevresinden elde etmesi gerekmektedir. Finansal girdi için işletmelerin banka kredilerine ihtiyaç duyması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
İşletmeler kaynak sağlamada ortaklık, birleşme ya da ülke dışında yatırıma yönelebilmektedirler. Bunun bazı temel sebepleri bulunmaktadır. Pfeffer ve bazı araştırmacılara göre bir işletmenin sınır aşırı doğrudan yatırım temelli stratejileri üç ana neden tarafından yönlendirilmektedir. Nedenlerden ilki “bağımlılıktan kurtulma” diğer ikisi ise “belirsizliği azaltma” amaçlarının altında ele alınabilir:
1- Kaynak bağımlılığını aşmak için kritik kaynakların mülkiyetini ele geçirmek suretiyle başkalarının bu kaynaklara erişimini kısıtlamak. 2- Firmanın gelecekte deneyimleyebileceği olası bir kaynak bağımlılığına karşı şirketi güvence altına almak. 3- Pazarda güç kazanarak ve hakimiyet sağlayarak uzun vadede işletmenin varlığını sürdürmesini, istikrara kavuşmasını ve rekabetten etkilenmemesini sağlamak (Artuner, Anıl, 2012:33).
Kaynak bağımlılığı iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Pfeffer ve Salanic bağımlılığı simbiyotik bağımlılık ve rekabete dayalı bağımlılık olarak ele almaktadırlar. Simbiyotik bağımlılık örgütlerin üretim yapabilmek için diğer bir örgüte ya da örgütlere bağımlı olmasıdır. En genel örnek olarak bu duruma bilgisayar üreten işletmelerin Intel işlemcilere ihtiyaç duyması verilebilir. Rekabete dönük bağımlılıkta ise işletmeler kıt kaynaklar için mücadele etmektedirler. Bir örgütün diğer örgüte bağımlılık derecesini belirleyen faktörlere göz atılacak olursa kaynağın önemi, kaynaklar üzerindeki etki derecesi ve kaynakların kontrolünün yoğunlaşma derecesinin olduğu ortaya çıkmaktadır (Yıldırım, 2014: 182).
Örgütlerin kaynak bağımlılığını azaltmaya yönelik olarak tercih ettikleri yaklaşımlar arasında bütünleşmeler de bulunmaktadır. Dikey bütünleşme yoluyla örgüt kendisine girdi sağlayan veya çıktılarını alanlar üzerinde doğrudan denetimi sağlayacak şekilde sınırları genişletir. Bu tarz hamle, örgütün kaynak bağımlılığını ortadan kaldırmamakta, bağımlılığın niteliğini farklılaştırmaktadır. Örgütlerin bağımlılıklarını kontrol etmeye yönelik hamlelerinden bir diğer bütünleşme türü ise yatay bütünleşmedir Bu tür bütünleşme ile örgütler aynı örgüt çatısı altında birleşerek, diğer örgütler üzerindeki etkilerini artırmayı deneyebilirler. (Pfeffer, Salancik 1978: 53-62; Aktaran: Yıldırım, 2018:93).
Sonuç
İşletmeler geleceklerini güvenceye almaları bakımından kaynaklarını verimli kullanmak zorundadırlar. Ancak bulundukları sektör ya da çevre içindeki diğer örgütlerle etkileşim içinde oldukları düşünüldüğünde çeşitli kaynakların temininde bu çevreye bağımlıdırlar. İşletmelerin ihtiyaç duydukları kaynağın niceliği, bağımlılık derecesini belirlemektedir. Bir sektörde kaynak temin edilen az sayıda işletme varsa bu durumda seçenek sayısı sınırlı demektir. Böyle bir ortam şu anlama gelir; tedarikçi işletme, diğer işletmelere göre daha güçlüdür. Bu bakımından kaynakların temininde duruma göre sınır ötesi fırsatlar ve yatırımlar da değerlendirilebilir. Öyleyse bağımlılığın yönetimi de önem kazanmaktadır. Kaynak bağımlılığı kuramının en belirgin özelliği, çevrenin etkilerini ön plana çıkartarak örgüt araştırmaları içinde önemli bir bakış açısı getirmesidir. Diğer kuramların aksine kaynak bağımlılığı kuramı, çevre/ kaynak / belirsizlik diyagramında "çevre"yi dışarıda ve nesnel olarak konumlandırılmıştır.
Mehmet ZENGİN
15 Mart 2019, İstanbul
KAYNAKLAR
ARTUNER Ceren G., ANIL İbrahim (2018) Türk Döküm Sanayi Firmaları ve Yabancı Partnerleri Arasındaki Ortak Girişim Nedenleri: Kaynak Bağımlılığı Teorisi ve Rakip Görüşler Çerçevesinde Bir Değerlendirme, Öneri Dergisi, Cilt 10, Sayı 37, 33.
FİDANBOY Cemalettin Öcal, ALAN Hale (2013:124), Kaynak Bağımlılığı ve Stratejik İşbirliği İlişkisi: Kaynak Özelliklerinin İş Birliği Oluşumuna Etkileri, Savunma Bilimleri Dergisi, The Journal of Defense Sciences, Mayıs/May 2013, Cilt/Volume 12, Sayı/Issue 1, 123-145.
KOBAL Hava Yaşbay, ATAMAN Göksel(2018), Vekalet Teorisi ve Kaynak Bağımlılığı Teorisi Bağlamında, Yönetim Kurulunun Yapısal Özellikleri ile Finansal Kaldıraç ve Kârlılık Oranları Arasındaki İlişki: Halka Açık Gıda Şirketleri Üzerinde Bir araştırma (2005-2016 Dönemi), Marmara
Üniversitesi Öneri Dergisi, Cilt 13, Sayı 50, 187.
KOÇ Oktay, SAYILAR Yücel (2016), Örgüt Araştırmalarında Kaynak Bağımlılığı Perspektifi: Kuramsal Bir Değerlendirme, İ.Ü. İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü Yönetim Dergisi, Yıl:27, Sayı:80,144-145.
UYSAL Gürhan, İPÇİOĞLU İsa (2008), Kaynak Bağımlılığı Teorisi’nin Kritik Bir Unsuru Olarak Kaynak Belirsizliği ve Müşteri-Tedarikçi Arasındaki İlişkisel Değişime Etkisi,Yönetim ve Ekonomi, Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Cilt:15 Sayı:2, 50.
YILDIRIM Ahmet (2018), Örgütsel Değişimin Yönetilmesi Bağlamında "Çevre - Uyum İlişkisi." Yeni Kurumsal Kuram ile Kaynak Bağımlılığı Kuramları Arasında Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme, SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 44, S. 89-102.
YILDIRIM Selami (2014), Yönetim Teorileri, Siyasal Kitabevi, Ankara,181.
Yorumlar
Yorum Gönder