21.Yüzyıl İçin 21 Ders
Teknolojik gelişmelerin baş döndürücü bir
hızla ilerlediği 21. yüzyıl dünyasında çağa ayak uydurmak daha da zorlaşmış
durumda. Değişimin dur durak bilmeyen genomları eski jenerasyonla yeni
jenerasyon arasındaki uçurumu çok daha derin bir hale getiriyor. Kuşaklar arası
bu derin farklılık ve uyum sorunu insan geleceğini de olumsuz yönde etkiliyor.
Harari, kitabında insanlığın hemen her
açıdan geniş bir portresini çizerken, bu portredeki tezatlıkları da gözler
önüne seriyor. Endüsti 4.0 döneminde olmamızla birlikte, algoritmalar, yapay zekalar ve robotların yükselişi gibi
yeni olgular belirli kuşakları ve geleceğini tehdit ederken insanlığı ve ahlaki
boyutu da sorgulamamıza neden oluyor.
Yuval Noah Harari, beş ana bölümden oluşan
“21.Yüzyılda İnsanlık İçin 21 Ders”inde teknolojik, siyasal ve kültürel
değişimler ışığında insanoğulunun geleceğine ve bekleyen sorunlara ışık tutmaya
çalışıyor. “Sinek avından düşünce avına”, “Makinedeki Mozart”, “Yapay zekayla
doğal aptallık”, “Alçakgönüllülük”, “Cehalet”, “Dünya uzay gemisi”, “Hakikat
sonrası” bu kapsamda kitaptaki akılda kalıcı bazı başlıkları oluşturuyor.
Noah Harari kitabının ilk bölümünde
teknolojiye karşı bir duruş sergilemiyor ama sorguluyor. Liberal sistemin
boşluklarına değiniyor. Vadedilen özgürlük gerçekten de uygulanıyor mu ya da
yalan söylemler gittikçe artıyor mu sorusunun profilini çiziyor. Biyoteknolojilerin
ve bilişimin güvenlik açısından da düşünülmesi gerektiğini ifade ediyor.
Kişisel verilerin tehlikede olduğunu ve bu durumun sistemlerin zaaflarının
olduğunu gösterdiğini söylüyor. Çıkar temelli amaçların kişilerce kullanılabildiğini
ve verilerin ele geçirilebilmesinin mümkün olduğunu vurguluyor. Dünyanın en büyük sosyal ağı olan facebook’un
güvenlik acizliğine değiniyor.
Yapay zekalar hayatımızın her alanına
girdiğinde nasıl bir tavır alacağız? Harari’nin yapay zeka ile ilgili
tespitleri de ilginç. Akıllara 2009 ABD yapımı Surrogates (Suretler) filmini
getiriyor. Yapay zeka ürünü kusursuz eş, sevgili, garson, polis, ajan, restoran
işletmecisi ve güvenlik önlemleri... Filmde belirli mahallelere itilen insanlar
kendi liderlerinin de bir suret olduğunu sonradan öğreniyorlar. Yani aslında
bu, insanla yeni sistem arasındaki bir mücadeleyi anlatıyor. Maskeler arasından
hangisinin gerçek olduğunun anlaşılamadığı sözde kusursuz bir dünya.
Peki algoritmalar bizim yerimize karar
vermeye programlandığında nasıl bir hesap yapacak? Harari, burada yapılacak
tercihe hangi açıdan bakılması gerektiğinin de o döneme göre değişkenlik
göstereceğini belirtiyor. Bu özelliğe sahip bir otomobil, önüne çıkan bir
canlıyı öldürmemekle ya da koltuğunda oturan sahibini tehlikeye atmamak
arasında nasıl bir yol çizebilir? Verdiği kararın doğruluğu sorgulanabilecek mi
ya da ahlaki mi davranacağız? Peki bir suç varsa kimi yargılayacağız? Yapay
zekayı mı yoksa insanlığı mı? Bu, elbette ileride önümüze gelecek gibi duruyor.
Fakat şimdiden bir yol çizmemiz gerektiği de ortada duruyor.
İnsansız hava araçları da yaygınlaşıyor.
Üstelik cephane de taşıyorlar. Bu demek oluyor ki yakında pilotlara da gerek
kalmayacak. Peki bazı meslekler ölüm döşeğinde olacaksa yeni meslekler
oluşturulabilecek mi? Harari bu konu da da bir çözüm üretilmesi gerektiğini
savunuyor.
Yapay zekalar elbette insanoğlunun işini
elinden alabilir ve onu işlevsiz bir varlık olma yolunda hızla sürükleyebilir.
Ama şimdiden şirketlerde de tercih edilen çok yönlülük olgusu ne olacak? Neden
belirli bir alanda uzmanlaşmış insanlardan başka uzmanlıklar da isteniyor?
Bunun altında çok yönlülük olabilir ama asıl nedenin istihdamla ilgili olduğu da
söyelenebilir. Yani 1 çalışan 3 alanda da uzman olsun ki 5 kişi daha
çalıştırılmasın. Harari, 2050’ye gelindiğinde ömür boyu tek meslek ve ömür boyu
tek uzmanlığın fi tarihinden kalma görülebileceğini tahmin ediyor.
Bir de sanal dünya problemi var. Sosyal
ağlar üzerinden kurulan arkadaşlıklar yüzyüze görüşmelere göre daha fazla popüler.
Mark Zuckenberg insanlığı çevrim içi bir ortamda birleştirmeyi hedefliyor ama
dış dünyada medeniyetlerin çatışması artıyor. Özellikle dinler arası çatışmanın
politikalara da tesir ettiği görülüyor. Örneğin batı ile Müslüman aleminin
birleşmesinin zor olduğu düşünülüyor. Yönetimler, bir nevi kan uyuşmazlığı
gözüyle bakıyor bu meseleye. Noah Harari’nin medeniyetler çatışması ile ilgili
anlattıkları akıllara 13. yy Anadolu’sunun tasavvuf yaklaşımını hatırlatıyor. Ne
diyordu Yunus Emre:
“Dört kitabın ma’nisin okudum tahsil
ettim,
Işka gelicek gördüm, bir uzun heceymiş”
(Emre, 2015:429).
Yunus Emre burada dört kutsal kitaptan söz
ederken aslında özlerinde aşk olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Milletler
arasındaki ayrılıklara gerek olmadığını anlatıyor. Harari de insanlar arasında yapılan
ayrımcılıktan şikayet ediyor. Afrikalıların
neden köle olarak kullanıldığını ve daha düne kadar siyahilerin
otobüslerde nasıl aşağılandığını anlamakta zorlandığını belirtiyor. Elbette
Zuckenberg farkında olmadan sanal içi ortamda medeniyetlerin ittifakı yönünde
adım atma hayali kurmuş olabilir ama hakikatla arzular uyuşmayabiliyor. İleride
teknolojik birliktelik belkide bunu geride bırakabilir.
Diğer bir konu dünyayı daha ne kadar
kirleteceğiz ve daha ne kadar ekolojik dengenin bozulmasına müsade edeceğiz? Harari’nin
önemle üzerinde durduğu bir başka detay da işte bu ekolojik denge. Cehaletimizi
kabullenip bir an evvel aktif bir şekilde harekete geçmemiz gerektiğini
söylüyor. Antik Yunan felsefesinde Sokrates bile “En iyi bildiğim şey hiçbir
şey bilmediğimdir” diyerek bir kabullenmişlik sergilemişti. Oysa günümüzün
büyük devletleri çevreyi kirlettiklerini kabullenmeyi bir tarafa bırakalım
bunun için yapılan protokollere dahi kem gözle bakabiliyorlar. Harari de artık
bu konuda toplumların bir mutabakat sağlamaları gerektiğinin altını çiziyor.
Harari’ye göre insan hakikat sonrası
dönemde yaşamıştır. Gücünü kurmacalardan ve onlara inanmaktan almaktadır. Günümüzde hemen her şeyin kurmacalardan ibaret olduğunu savunan Yuval Noah Harari, dünya liderlerinin söylemlerinin de yalanlardan ibaret olduğunu iddia ediyor. Hakikatın ardından hakikat sonrası bir dönem yaşandığı saptamasında bulunan yazar, toplumların hakikat sonrası argümanlara göre yönetildiğini ifade ediyor. Harari, argümanların hangisinin gerçek hangisinin yalan olduğunu anlamanın zor olduğu bir dönemde bulunduğumuzu söylüyor. Bu kurmacaların medyada da kullanıldığını da ifade eden yazar, kitleleri etkilemek ve bilinçaltında yer edinemek için türlü propaganda çalışmalarının yapıldığını belirtiyor. Haberlere ve reklamlara daha farklı açılardan yaklaşılması ve kurmacanın anlışılması gerektiğini vurgulayan Harari, beyin yıkanmasına izin verilmemesini öğütlüyor.
Medyanın iyi tarafları da var elbette ama bir başka yazar Baldini de buzdağının görünmeyen yüzüne parmak basıyor Harari’yi destekler mahiyette. Zaman hırsızı, hain uşak ve kötü eğitmen medya; insanı bağlıyor, seçkinlere esir ediyor (Baldini, 2000:100).
Agusto Comte pozitif felsefenin doğasından söz ederken insan zekasının değişmeyen bir kanunu bulunduğunu söylemektedir. Bu kanuna göre bilgi birikimimiz ve en temel kavramlarımız; dinsel, metafiziksel ve bilimsel aşamalardan geçmektedir (Comte, 2003:8). Harari de yukarıda sözünü ettiğimiz kurmacaları değerlendirirken daha bilimsel davranmamız gerektiğini ifade etmektedir. Yalanları norm kabul etmek yerine ön yargıları açığa çıkarmanın ve bilgi kaynaklarını sorgulamanın herkesin sorumluluğu olduğuna dikkati çekmektedir. Bilim geçmişte hatalar yapmış olabilir diyen Harari yine de en güvenilir bilginin bilim dünyasından elde edildiğini vurgulamaktadır. Harari’nin bu tespiti bize Descartes’i anımsatır. Descartes gerçeğin araştırılmasında “yöntem” gerekliliğinden söz etmektedir (Descartes, 2016:38).
Medyanın iyi tarafları da var elbette ama bir başka yazar Baldini de buzdağının görünmeyen yüzüne parmak basıyor Harari’yi destekler mahiyette. Zaman hırsızı, hain uşak ve kötü eğitmen medya; insanı bağlıyor, seçkinlere esir ediyor (Baldini, 2000:100).
Agusto Comte pozitif felsefenin doğasından söz ederken insan zekasının değişmeyen bir kanunu bulunduğunu söylemektedir. Bu kanuna göre bilgi birikimimiz ve en temel kavramlarımız; dinsel, metafiziksel ve bilimsel aşamalardan geçmektedir (Comte, 2003:8). Harari de yukarıda sözünü ettiğimiz kurmacaları değerlendirirken daha bilimsel davranmamız gerektiğini ifade etmektedir. Yalanları norm kabul etmek yerine ön yargıları açığa çıkarmanın ve bilgi kaynaklarını sorgulamanın herkesin sorumluluğu olduğuna dikkati çekmektedir. Bilim geçmişte hatalar yapmış olabilir diyen Harari yine de en güvenilir bilginin bilim dünyasından elde edildiğini vurgulamaktadır. Harari’nin bu tespiti bize Descartes’i anımsatır. Descartes gerçeğin araştırılmasında “yöntem” gerekliliğinden söz etmektedir (Descartes, 2016:38).
Harari kitabının son kısımlarında insanın
kendisini korumasının gerekliliğinden bahsediyor. Duyguları ele geçirmek ve ona
hükmetmek isteyen bir dış çevrenin varlığını anlatıyor. Değişmeyen tek şey
değişim olsa da insan bu değişim sürecinde yapay zeka gibi değil, kendisi olmak
zorunda. Harari’ye göre insan, hükümetlerin ya da şirketlerin güdümünde yer
almamalı. Yazar, 2050’lerde “ben kimim” sorusunun daha çok sorulacağı
tahmininde bulunuyor. İnsan kendini kaybetmemek için dirençli olmalı diyor.
Çünkü yapay zekalar artık hemen herşeyi gözetler durumda. Dolayısı ile birey
hakkında daha çok bilgiye sahip birileri var.
Harari,
kitabının son bölümünde aslında tüm insanlığın yapması gereken çözümü, anahtarı
ortaya atıyor. Eserinde politik, tenkonoljik ve teolojik anlamda eleştirilerde
bulunan ve anlamak için sorular soran yazar, bir özeleştiri yapıyor. Anlattığı
bunca çatışma ve kurmaca dünyasında hakikatın peşine düşmesinin gerekliliğini
anlayan Harari, meditasyon mahiyetinde bir içe yöneliş durumuna geçiyor.
Arkadaşı Ron sayesinde Vipassana meditasyonu ile tanışıyor. Zihin akışının
beden hislerine sıkı bir şekilde bağlı olduğu varsayımına dayanan bu yöntem sayesinde yazar, gerçeklikle temas ettiğini
söylüyor; yani kendisiyle, benliğiyle.
SONUÇ
Yuval Noah Harari’nin kitabından
çıkarabileceğimiz en önemli sonuç, aslında insanın özüne yönelmesinin
gerekliliği olmalıdır. Teknolojik değişim yaşantımızı kolaylaşması, bilgide
yeni kavramların ortaya çıkışını hızlandırdı, evreni anlamaya çalışmamızda
bilim büyük bir yol katetti . Fakat bir tahmin olarak 96 milyar ışık yılı çapa sahip olduğu
düşünülen evrende, bizi bir toz tanesinden daha ileriye götüremedi. Evrenin
sırlarını çözmeye devam edeceğiz ama insanoğlu yaşadığı dünyada ekolojik
dengeyi de korumak ve kollamak zorunda. Kültürlere saygı göstermek durumunda.
Makine topluma doğru ilerleyen insanlık, değişimin gerekliliğine müdahale etmeyebilir
edemez belkide ancak insan olmanın kendi değerlerini de bilinçsizce harcayıp,
tarihin karanlık sayfalarına gömmemelidir.
Mehmet ZENGİN
Aralık 2018, İstanbul
Yüksek Lisans Ders Ödevi
KAYNAKLAR
BALDİNİ Massimo (2000).
İletişim Tarihi, Çeviren: Gül Batuş, 1.Baskı, Avcıol Basım Yayın, İstanbul,
100.
COMTE Auguste (2003).
Pozitif Felsefe’ye Giriş, Çeviren: Süleyman Sarı, 1.Baskı, Yeryüzü Yayınevi,
Ankara, 8.
DESCARTES Rene (2016).
Aklın Yönetimi İçin Kurallar, Çeviren: Engin Sunar, 3. Baskı, Say Yayınları,
İstanbul, 38.
EMRE M.Efdal (2015).
Yunus Emre Divanı ve Şerhi, Eser Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 429.
HARARİ Yuval Noah (2018).
21 Yüzyıl İçin 21 Ders, Türkçesi Selin Siral, 1.Baskı, Kolektif Kitap,
İstanbul.
Yorumlar
Yorum Gönder