Su ve Sürdürülebilir Bir Dünya
Günümüz çevre tartışmalarının en önemli unsurları arasında yer alan su kaynakları ve kullanımı, insanlığın geleceği açısından hayati bir önem taşıyor. Bunun en önemli nedeni ise şüphesiz suyun ikame edilemez bir yaşamsal fonksiyona sahip olması. Yeryüzünün % 71’inin denizlerle çevrili olmasına rağmen su kaynaklarının %97.5’ini tuzlu su oluşturuyor. İçilebilir yani tatlı su kaynaklarının oranı ise yalnızca % 2.5. Bu durum, nüfusu 7 milyarı aşan dünyada önlem alınmazsa yakın gelecekte tatlı su kaynaklarına erişim ve kullanımda mevcut sorunlara ilaveten daha ciddi problemler yaşanacağını gösteriyor. İnsanlık; kuraklıkla mücadele, su tasarrufu, yeni su kaynaklarının bulunması, tuzlu suyun arındırlması gibi pek çok alternatifi değerlendirmek, korumak ve daha etkin yönetmek zorunda olduğu bir süreci yaşıyor.
Stratejik ve hayati öneme sahip olan su, küresel ısınmayla birlikte azalıyor. Küresel ısınma kaynaklı yağış azlığı, aşırı buharlaşma ve hızlı tüketim nedeniyle dünyadaki temiz su kaynakları hızla tükeniyor. Ülkelerin üçte biri sudan yoksun ya da suya erişim sorunu yaşarken dünya nüfusunun yüzde 20’si temiz su bulamıyor. Denizler, göller, akarsular ve yer altı suları ise endüstrileşmeye bağlı olarak kirletilmeye devam ediyor (Yılmaz, 2015, 63-69). 2025 yılı hedef seçilerek yapılan tahminlere göre; 3 milyardan fazla insanın su stresine maruz kalacağı ve yaklaşık 15 ülkenin su stresinden su kıtlığı durumuna geçeceği öngörülüyor (Gezer, Erdem, 2018:113-114).
Uluslararası
kuruluşlar tarafından yapılan konferanslar ve sunulan raporlar, su
kaynaklarının karşı karşıya bulunduğu tehlikeleri ortaya çıkararak, su kıtlığı
yaklaşımı doğrultusunda, su kirliliği ve bunun beraberinde getirdiği
olumsuzluklar çerçevesinde su yönetiminin küresel bir sorun olduğu sonucunu
ortaya koyuyor (Kalkınma Bakanlığı, 2014:6-7). Örneğin sürdürülebilir kalkınma
ile ilgili olan 2012 BM konferansı (RİO+20) sonuç belgesi, ‘suyun
sürdürülebilir kalkınmanın temelinde yer aldığını’ belirtiyor. Ancak kalkınma
ve ekonomik büyüme kaynaklar üzerinde baskı oluşturarak insanlar ve doğa için
su güvenliğini bir sorun haline getiriyor. Tüketim talebini karşılamak ve
ekosistemleri korumak için gerekli su miktarı ile ilgili belirsizlikler ise
sürüyor. Bu belirsizlikler iklim değişikliğinin de etkisiyle artıyor (BM,
2015:8-9).
Su kıtlığı, her yıl en az bir ay boyunca 2,7 milyar kişiyi etkiliyor. Evlerde musluklardan akan su, kullandığımız suyun yalnızca bir kısmını oluşturuyor. En çok su kullanımı tükettiğimiz mal ve hizmetlerin üretimlerinde, işleme süreçlerinde gerçekleşiyor. Bir başka deyişle evde kullandığımız suyun 23 katı gıda ve eşyaların üretimi için harcanıyor. Doğrudan kullandığımız suyun yanı sıra bir ürünün tüm yaşam döngüsü boyunca kullanılan su miktarına “sanal su” deniyor. Mesala bir kilogram sığır eti üretimi için yaklaşık 15 bin litre su gerekiyor. 200 gr. paket patates cipsi için ise 185 litre su harcanıyor. Bir çift deri ayakkabı için 8 bin litre su, bir A4 kağıdı üretimi içinse 10 litre su kullanılıyor (Uğurdağ, 2019; WWF, 2020:6-7).
Su en fazla tarımda kullanılıyor
Sanayileşme, toplumun sosyokültürel yapısı ve çevre ile birlikte ele alındığında toplam su tüketiminin yüzde 70’inin tarım, yüzde 19’unun sanayi ve yüzde 11’inin evsel kullanım için harcandığı görülüyor. Gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelerden 10 kat, su sıkıntısı çeken ülkelerden ise 25 kat daha fazla su tüketiyor. Bu bilgiler su krizinin, küresel ısınmanın etkiyle önümüzdeki yıllarda çok daha yaygın bir hal alacağını gösteriyor. İklim değişikliği çağında kuraklık ve su kriziyle mücadele, her şeyden önce doğaya devasa müdahaleleri büyük bir başarı olarak gören eski anlayıştan uzaklaşmayı ve aynı hataları tekrarlamamayı zorunlu kılıyor. Çözüm, ekolojinin kurallarına ve doğaya uygun bir rehabilitasyon anlayışına yönelmekten geçiyor (Kurnaz, Şahin 2014:16-23).
Cape
Town ve “Sıfır gün”
İnsan kaynaklı iklim değişikliği yağışlar üzerinde de etkili oluyor ve kuraklığa sebebiyet veriyor. Bunun en güncel örneği ise son birkaç yıldır Güney Afrika’nın başkenti Cape Town’da yaşanan ve ülkede su krizine neden olan kuraklık. Dünya İklim Atıf Çalışmaları Grubu’nun insan kaynaklı iklim değişikliği ve bunun yağışlar üzerindeki etkisi üzerine yayınladığı rapora göre insan kaynaklı iklim değişikliği Cape Town’daki kuraklık olasılığını üç kattan daha fazla artırdı. 3 yıl süren kuraklık Güney Afrika'da şiddetli su kıtlığına yol açtı. Cape Town'un rezervleri çok kritik seviyelere indi. Hükümet ve vatandaşlar önlemler almaya başladı. Susuz kalma tehlikesiyle karşı karşıya olan kentte vatandaşların su kullanımına önce günde 50 litre sınırlandırma getirildi sonra bunun “Sıfır Günü” uygulamasıyla 25 litreye indirileceği duyuruldu. Çoğu insan her gün duş almayı bıraktı ve büyük küvetlerde duş aldığı suyu biriktirip sonradan gene temizlik amaçlı kullandı. Cape Town’da yaşanan bu problem belgesel yapımlara da konu oldu. “Sadece 25 litre su ile bir gününüzü geçirebilir misiniz?” sorusuna yanıt arandığı ‘25 Litre’ belgeselinde de gelecekte tüm dünyayı etkisi altına alacağı öngörülen su kıtlığına dikkat çekiliyor (AA, 2019; T24, 2018; HaberTürk, 2019).
Deniz suyunu tuzdan arındırmada yeni bir yöntem
Son yüzyılda dünya nüfusunun üç kat, su tüketiminin ise yedi kat arttığı gözlemleniyor. Su tüketiminin artması yeni kaynaklara yönelimi gündeme getiriyor. Bunlardan biri de deniz suyunun tuzdan arındırılması. Bu konu üzerinde çalışan Rus bilim insanları (Ulusal Nükleer Araştırma Üniversitesi MEPhI) deniz suyunu mevcut teknolojilere göre tuzdan daha hızlı arındırmaya ve güneş jeneratörlerinin verimliliğini artırmaya yardımcı olacak bir teknoloji geliştirdi. Suya yeni özellikler kazandırmak için grafit ve demir oksit nano parçacıklarını kullandı. Bu teknoloji, güneş buharı üretiminin verimliliğini yüzde 15 ile 25 oranında artırmayı başardı. Yöntem suyun kaynatılmasından ziyade, ışık emici nano parçacıkları yardımıyla kaynamanın daha fazla buhar üretmesini sağlıyor. Yeni yöntemin, öncelikle sadece konsantre güneş ışığı kullanılarak tuzlu ya da atık suların daha hızlı bir şekilde arındırılmasına ve dezenfekte edilmesine olanak sağlayacağı ifade ediliyor (Deniz Haber Ajansı, 2020).
Dünya
yüzeyindeki 1.4 milyar km³’lük su rezervinin sadece yüzde 1’i kullanıma uygun
tatlı su niteliğinde (Yılmaz, 2015). Küresel ısınma sonucu tatlı su
rezervlerinin yüzde 25’e yakın oranda kaybedilme gerçeğini de göz önüne
aldığımızda insanlık, su ve çevre politikalarını yeniden gözden geçirmek
durumunda kalıyor. Su tasarrufu, su kaynaklarının verimli şekilde kullanımı ve toplumlarda
farkındalık oluşturma ise önümüzdeki büyük sınavlar arasında yer alıyor…
Ocak 2021, İstanbul
Arkas News
Kaynaklar
AA (2019), 'Türkiye'de
Kişi Başı 190 Litre Su Tüketiliyor'
https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/turkiyede-kisi-basi-190-litre-su-tuketiliyor/1454848
https://www.denizhaber.net/deniz-suyu-gunes-isigi-ile-tuzdan-arindirilabilecek-haber-98477.htm
https://www.haberturk.com/temiz-su-icin-25-litre-belgeseli-2436400
T.C. KALKINMA BAKANLIĞI (2014), Su Kaynakları Yönetimi ve Güvenliği, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 1-6.
https://t24.com.tr/haber/cape-town-sakinlerinin-su-tuketimine-50-litre-siniri-getirildi,545234
UĞURDAĞ Sinem (2019), Su Ayak İzimizin Farkına Varalım, Buğday Derneği, https://www.bugday.org/blog/su-ayak-izimizin-farkina-varalim/
Yorumlar
Yorum Gönder